Yönetim Kurulu Başkanı

Dikran Gülmezgil

Yıl 1957… Karagözyan’ın sevgili ‘dındes mayrig’i (kadın hademe) Hripsime Civelekyan farklı bir sevinç yaşamaktadır. Zira Sivas’ta yaşayan kızı ve damadı İstanbul’a yerleştiğinden artık torununun özlemiyle yanmayacaktır yüreği. Aile, Kumkapı’da mütevazı bir eve yerleşir. Maddi olanakları el vermediğinden çocuklarını paralı okula gönderme imkânları yoktur. Kavuşmanın mutluluğuyla, Hripsime Civelekyan Karagözyan yönetimine başvurur, erkek torununu bu çatı altında yatılı okutmak en büyük arzusudur.

Karagözyan’ın ise prensipleri vardır, öğrencinin öksüz veya yetim, ya da Anadolu’dan gelmiş olması şarttır. Ancak yaşlı kadın vaz geçmez, ısrarla ailenin maddi durumunun çok kötü olduğunu anlatmaya çalışır ve nihayetinde yönetimi ikna etmeyi başarır. Teftiş için öğrencinin evine giden Karagözyan heyeti, gerçekten fakir bir aile olduğuna kanaat getirince, emektar ‘dındes mayrig’in talebi kabul görür. O gün büyük umutlarla Karagözyan’a adım atan o küçük oğlan çocuğu, bugün okuluna vakıf başkanı olarak hizmet etmenin gururunu yaşıyor. Evet, tahmin ettiğiniz gibi Karagözyan’la tanışmam, üzerimde büyük emeği olan sevgili yayam (büyükanne) sayesinde oldu. O günkü şartlarda, annesi ve babası İstanbul’da olup Karagözyan’da okuyan ya bir ya da iki öğrenciydik. İlkokul sıralarında 5-6 senemi sevgili yayamla birlikte geçirdim. 1957-58 eğitim döneminde girdiğim okuldan 1962’de mezun oldum. Kendisi de yıllarca emek verdiği Karagözyan’da rahmetli oldu.

 

Karagözyan dile gelse söyleyeceği ilk söz ne olurdu bilmem ama o tarih kokan duvarlara kazınmış pek çok hatıram var. Sevgili yayam o güzel anaç yüreğiyle adeta üstüme titrerdi. Öğrencilere servis edilenlerin dışında farklı yiyecekler getirir beni en iyi şekilde beslemeye çalışırdı. Kayırılmaktan rahatsız olsam, her seferinde “Yaya, yapma, getirme!” desem de, yüreği dayanmadığı için bu hep böyle devam etti. Ancak tüm bu süreçte arkadaşlarımla paylaşmadığım hiçbir lokma geçmedi boğazımdan. Yatılı okumanın en önemli farkı da burada zaten. Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi. Bugün KEY Plaza’nın yükseldiği bahçemizde dut ağaçlarımız vardı. Meyveleri akşamdan toplayıp, kahvaltıda dut yemek, müthiş bir keyifti bizim için. Dostluk, arkadaşlık, iletişim noktasında, çevre kazanma noktasında yatılı okulların inanılmaz faydası olduğu gerçek. Okul ortamının havası da başka oluyor. Bana göre hayatta dakikliği kazandıran da yatılılıktır. Mesela pazar sabahları kiliseye gider ilahi okurduk. Aslında çok da gönüllü olduğumuzdan değil, öğle yemeğinde kızarmış patates ve köfte yemek için seve seve koşardık.

Bugün haftanın dört günü çocuklarımıza yedirdiğimiz bu menü, o günün şartlarında müthiş kıymete biniyordu; çünkü elde ettikleriniz, belli ölçekte, kıt kanaat şeyler ve tüm bunları yatıp kalktığınız, beraber yaşadığınız 24 saatinizi birlikte geçirdiğiniz arkadaşlarınızla da paylaşıyorsunuz. 15 günde bir cuma akşamı eve çıkar, pazar akşamları okula dönerdik. Ailemizden çok arkadaşlarımızla bir aradaydık; en önemlisi her şeyi paylaşıyor olmamızdı. Paylaşma kültürüm de Karagözyan terbiyesinden geliyor.

 

Genellikle fakir aileler çocuklarını yatılı okula göndermeyi tercih eder. Ancak yatılı okullardaki yeme içme ve sosyalleşme kültürü, zenginim diyenlerin erişemeyeceği imkânları sunar öğrencilere. Yatılının kurallarına uyan, sunulan nimetlerin kıymetini bilen, o yaşlarda hayalini bile edemediği mevkilere geldiğinde “İyi ki yatılının kurallarına uymuşum” diye düşünür. Aile içinden biri olarak kabul edilir yatılıdaki arkadaşlıklar. O yüzden Karagözyan’ın bendeki anlamı çok özeldir.

Paylaşmak, gönül işi, gönül zenginliğidir. Kiliselerimizi, okullarımızı ve basınımızı yaşatmak için gerekli olan maddi-manevi destek, ancak toplumun paylaşma kültürünü geliştirerek sağlanır. İşte bu ruh haliyle Karagözyan’a yönetici olmak istedim. Okulların eğitim kalitesi söz konusu olduğunda, her seferinde maddi imkânların seviyeyi yükseltmede yetersiz olduğu dile getirilirdi. Yönetime geldiğimde, insanların alışkanlık edindiği bu söylemin çok da geçerli olmadığını anladım. Şayet eğitim kadronuz iyi değilse, istediğiniz kadar paranız olsun, nafile…

 

Göreve başlar başlamaz ilk işim okul müdürü ve öğretmenlerle bir toplantı yapmak oldu. “Karagözyan’ın çok parası var, işin o tarafını düşünmeyin, eğitim düzeyini artırmak için ne gerekiyorsa yapın” dedim ve vakit kaybetmeden bu yönde çalışmalara başladık. Her şeyden önce okul öncesi eğitimin ne kadar önemli olduğunun bilincindeydik. Ermeni toplumunun yegâne anaokulunu Karagözyan’da kurduk. Sıfırdan yola çıktığımız anaokulumuzda bugün 60 öğrenci eğitim görüyor. İlkokulumuzda da güçlü bir kadroyla devam ediyoruz. Karagözyanı eğitim konusunda ileriye taşımak en büyük hayalimdi.

Yöneticiler olarak oluşturduğumuz güçlü eğitim kadrosuna, maddi-manevi her türlü desteği de sağlayarak seviyemizi kısa sürede belli bir noktaya taşıdık. Yönetimdeki arkadaşlarımla birlikte Karagözyan’da eğitim kalitesini yükseltmek için çaba sarf ederken, aynı zamanda sıfırdan büyük bir proje (KEY Plaza) yarattık. 12 senede pek çok handikapla karşılaştığımız zorlu bir süreci göğüsledik. Geçmişte çok katı yasalarla boğuşmak zorundaydık. Örneğin pazar yerine bir tuvalet yaptırdığımız için yönetim kurulumuz VGM (Vakıflar Genel Müdürlüğü) tarafından azledildi. Ama yılmadık ve 12 sene sonra o tuvaletin yerine bir gökdelen dikmeyi başardık. Allahın izniyle projeler üretmeye devam ediyoruz. En önemlisi de Karagözyan derneğinin olduğu yere bir kültür merkezi inşa ediyoruz. Bu tamamen kültürel boyutu olan, kâr, menfaat gözetmeksizin cemaatin kültürüne hizmet edecek bir proje. Tiyatro, sergi ve spor salonlarına ilaveten çok amaçlı bir toplantı salonunun da yer alacağı bu kültür merkezinden Karagözyan’ın yanı sıra tüm diğer kurumlarımız da yararlanabilecek.

Projelerimiz artık belli bir noktaya taşındı, kültür merkezimizi de tamamladıktan sonra, yönetim olarak önceliğimiz, toplumumuzun en büyük ihtiyacı olan meslek lisesi için çalışma başlatarak Milli Eğitim Bakanlığının onayı ve denetiminde Karagözyan Meslek Lisesini hayata geçirmek.

Karagözyan çocukluğumun en önemli devresinin geçtiği mekân. Ben orada yaşadım. Hem yaşam hem de eğitim alanım olarak beni çok etkiledi. Yıllar sonra Karagözyan için ne yaptımsa severek yaptım ve her seferinde daha da mutlu oldum. Sadece Kara gözyan’a değil, Dikran Gülmezgil olarak bu süreçte bütün kurumlarımıza ve toplumumuzun bireylerine de elimden gelen maddi-manevi desteği vermeye çalıştım, inşallah vermeye de devam edeceğim. Bu da Karagözyan’ın bana verdiği paylaşma kültürünün etkisi olsa gerek. Okulumuzun ihtiyacını karşıladıktan sonra KEY Plaza’dan arta kalan geliri, ihtiyacı olan kurumlarımızla paylaşacağımızı her zaman dile getirdim. Bu bir ödül değil, sadece olması gereken.

Karagözyan’ın 100. yılını kutlarken, bu tarihi kurumu borçlu olduğumuz Dikran Karagözyan’ın nezdinde, vakıflarımızı yaşatmak için varlıklarını düşünmeden paylaşan, bize bu değerli mirasları bırakan tüm hayırseverlerimizi saygıyla anmak isterim. Yönetimde olduğumuz süreçte önemli bir aşama kaydeden vakfımızın, bundan böyle yine gönül erbabı ile birlikte gelecekte çok daha güzel hizmetlere imza atacağına inanıyorum.

Ermeni toplumu olarak, insanın insana değer verdiği hayri bir kurumu ileri seviyelere taşımış olmanın haklı gururunu yaşıyoruz. Bundan böyle de toplum olarak, hep birlikte gönül birliğimizi ortaya koyup, her türlü hizmeti yerine getirmek için kime hangi alanda nasıl ve ne gibi bir görev düşüyorsa bu görevi layıkıyla üstleneceğimizden eminim.

Vakıflarımızın maddi olanakları geliştikçe de, fikirlerimizi, inancımızı ve imkânlarımızı birleştirerek, topluma gereken katkıyı sağlamak bundan böyle boynumuzun borcu olmalı. Karagözyan’ın 100. yıl kutlamaları için oluşturduğumuz, Hayk Arslanyan’ın başkanlığındaki organizasyon heyetinin, kurumun tarihçesini ve işlevini gözler önüne seren bu kitap projesini geliştirmesi beni ziyadesiyle memnun etti. Kültürümüzün izlerini gelecek nesillere aktaracak bu çalışma, aynı zamanda bir toplumun geçmişine ayna tutacak önemli bir belge niteliği taşımakta.

Dikran Karagözyan’ın Şişli Ermeni Mezarlığı’ndaki kabrinden KEY Plaza’nın görünür olması kaderin bir cilvesi olsa gerek. Karşısında yükselen bu değeri gökyüzünden izlemek, eminim onu da gururlandırmakta. Ruhun şad olsun Dikran Karagözyan, gördüğün gibi mirasın emin ellerde, kuşkun olmasın, Ermeni toplumu var oldukça Karagözyan daha nice yüzyıllara tanıklık edecek.

Dikran Gülmezgil
Mayıs 2014, İstanbul